Cumartesi, Temmuz 12, 2008

Elektrikli İşler

Bugün çalıştığım şirketin işleri Diyarbakır DEDAŞ (Dicle Elektrik Dağıtım)’a gittim. Şahıs üzerinden şirket üzerine geçirmek istedim aboneliği. Daha önce anlatmıştım şimdiki büromuza yeni taşındık.

Yani ben sadece şirket yetkilisi olarak gidip diyorum ki, kardeşim şu dairedeki elektrik faturasını ben ödemek istiyorum. Olay bu kadar zaten. Ben ödemek istiyorum dedikten sonra kimsenin gerisine karışmaması gerektiğine inanıyorum, eğer probleminiz varsa eski aboneyi bulursunuz, onunla işlerinizi halledersiniz. Bulamıyorsanız o da sizi ilgilendirir, bunun davası var, icrası var, haczi var, var da var. Aboneliği üzerine almak isteyen adamın burnundan getirilmemeli. Siz çok iyi niyetle diyorsunuz ki,
bak benim adım belli sanım belli, ben senden tarafım, el sıkışalım,
ben işlerimi düzgün yapmak istiyorum, kullandığım yerin aboneliğini üstüme alıyorum, bu senin için de iyi olur
diyorsunuz, ama oraya gittiğinizde bu dediklerinize pişman oluyorsunuz. Bürokrasinin dipsiz kuyularında yaşıyoruz biz Türkiye’de, bunun sebebini bilmiyorum, şahıslardan mı yoksa sistemden mi kaynaklanıyor ama hakikaten maruz kaldığınız muamele hoş değil.

Yukarıda bahsettiğim işlemi yapmak için Urfa Yolu üzerindeki Dedaş’a gittim. Halkla ilişkilerdeki (stajyer olması muhtemel) genç kıza durumu anlattım, en son ödediğim faturayı gösterdim. O da üzerindeki bilgiler ile bir form doldurmaya başladı. Önce ismimi yanlış yazmaya başladı, iki ismim var, ısrarla ikinci ismimin soyadım olduğunu düşündü (nedense), neyse onu düzelttik. Adres kısmını yazarken adrese soyadım ile başladı. Yani hala soyadımı idrak edememiş kızımız, uyardım, kahkaha ile güldü, espri yapıyorum sanıyor hala, ben de uzatmadım. Doldurduğu form ile birlikte “kira kontratını” da yan binadaki, bilmem kaçıncı kattaki evrak kayıt birimine götürün dedi. Kira kontratı hiç aklıma gelmemişti açıkçası neden lazım olsun ki? Ben gelmişim sana ben ödemek istiyorum diye sana ne benim kontratımdan? Neyse lazımmış (sebebini hala bilmiyorum), gidip kontratımı aldım geldim. O dediği binadaki Abonelik Servisi’ne başvurdum, durumu anlattım, kontratıma bakan olmadı, yönlendiren de olmadı (ama hata bende kız bana evrak kayıt servisine git demişti ben direk abonelik servisine gittim). Kızın yazdığı dilekçeye baktı adam,
yukarıda A. Hanım’a git, sana “en yakın yer” versin
dedi.
En yakın yer ne demek
dedim,
sen söyle bilir o
dedi. Yukarıda dediği yere çıktım, A. hanım bugünlük yokmuş, odasındaki birisine derdimi anlatmaya çalıştım,
ben yeni geldim, yandaki arkadaşa sor
dedi, (kardeşim nereden yeni geldin, gayet de yaşlı başlı adamsın işe yeni başladı isen öğrenmeye çalış, eğer ki dışardan yeni geldiysen bana ne?!), yandaki arkadaşa anlattım ”en yakın yer” durumunu, o yardımcı oldu. Ben işyerimi tarif ettim, bana bazı yerler söyledi, sonra beğenmedi, başka yerler buldu,
burası olsun artık
dedi, en yakın yeri de bulduk yani. Elime birkaç tane rakam yazdığı kâğıdı verdi, artık “en yakın yer” sahibiydim. Bana en yakın yer al diyen adama tekrar gittim, benim önümde birisi vardı, sıramın gelmesi ile birlikte, en yakın yer isteyen adam kalktı, yerine başkası oturdu. Eski en yakın yercim, yeni adama durumu izah etti, o da
tamam
dedi. Eline tekrar kahkahacı kızın yazdığı dilekçemsiyi aldı,
e sen bunun hiçbir şeyini yaptırmamışsın ki
dedi
bilmiyorum ki ne yapacağımı
dedim. Altta 3-4 adet imza yeri var, kağıdı dolaştırıp imzalattıracakmışım. Bana bunu tarif ederken çok hızlı bir şekilde, -atıyorum-
2. katta bilmem ne servisine, 1. kat sağ koridor, en son oda, bilmem
ne servisine, 3. kat bilmem ne servisine git, imzalat
diye anlattı ki ben hiçbir şey anlamadım, ama en önce evrak kayda gitmem gerekiyormuş orayı anladım. Tekrar başa döndük yani. Kahkahacı kız haklıymış. Önce evrak kayda gittim, orada birbiri ile şakalaşıp, konuşan (sanırım yine stajyerler), halinden çok memnun iki gençten defterin başında oturana dilekçeyi verdim. Arkasını kaşeledi, deftere kaydetti,
pimapenli kapıdan gir A. Bey’e imzalat
dedi, pimapenli kapıdan girdim, 4 ayrı kapıyla daha karşılaştım (Alice Harikalar Diyarında), en yakınına girdim, sordum A Beyi,
pimapenli kapıdan çık, sağdan ikinci odaya imzalat
lafıyla karşılaştım. (Pimapeni yapan adam kapının bu kadar kullanıldığını bilse sanırım daha mutlu olurdu). Neyse çıktım pimapenli kapıdan, ikinci kapıya girdim, içerdeki bakmadan, konuşmadan, başını kaldırmadan, şakacı stajyer oğlanın kaşelediği yere bir işaret koydu, imzaladı, eee sonra? Sonrası yok, imzamı aldım, çıktım, pimapenli odaya tekrar gittim, sordum
şimdi ne yapmam lazım
diye. Elimdeki kağıda baktı oradaki adam,
nereyi işaretlemiş
dedi,
abonelik servisine git sen
dedi, eee ben oradan geldim ki zaten, evrak kayda girdikten sonra ne yapacağız sen onu söyle. Ama ben bunu daha bilmediğim için kuzu kuzu abonelik servisine gittim. Abonelik servisine doğru yola çıktım, kendime inancım tam, nasıl olsa soracak birini bulurum dedim. Yolda Özel Güvenlik şirketinden birilerini gördüm, bir kadın bir erkek, onlara sormak en mantıklısı geldi. Hem orada çalışıyorlar, hem de kurum personeli değiller (seçilmiş kişiler). Onlara dedim ki:
Kusura bakmayın, ben arada MAYMUN oldum, siz bana tarif edebilir
misiniz ne yapacağımı
dedim. Ben böyle deyince
estağfurullah
dediler, ama sanırım hoşlarına da gitti, bayan olan beni yanına aldı, bir odaya götürdü. Ooooops: Evrak kayıttaki şakacı stajyerler, bu sefer de bu odadalar. Ve hala şakalaşmaya devam ediyorlar. Bayan güvenlik görevlisi onları uyardı
çok sesiniz geliyor
diye.
A Bey nerede
diye de sordu. A bey buralarda bir yerde imiş, şakacı bayan stajyer aldı benim evrakı, bilgisayardan bir şeye baktı, tarih attı, imzaladı. Ohhh! İlk imzam tamamdı en sonunda.

Bayan güvenlik görevlisi evrakı tekrar aldı, bana yolu tarif etti,
2. kata çık, şu odada A Bey’i bul, sıra onda
dedi, 2 katta tarif ettiği odada A Bey’i sordum.
A Bey yok ben yardımcı olayım
dedi sorduğum kişi, evrakı ona verdim, bilgisayardan bir şeye baktı, odadaki muhabbet eden adama bir şeyler sordu,
muhabbetinizi böldüm kusura bakma
diyerek. Bilgisayardan benim abonelik numaramla ilgili bir şeyler yaptılar, muhabbet eden adam
olmaz yanlışlık var
dedi (Allah! problem kokusu geliyor burnuma), abonelik numaramdaki 5’i 3 görmüş olabilirlermiş, aşağıdaki şakacılara telefon ettiler, A Beyi sordular (A bey hala gelmemişti),
dur ben aşağıya ineyim
dedi muhabbet adamı, indi, birazdan yukarıya telefon etti. Rapor yokmuş! Bir rapor varmış da o henüz gelmemiş, 1 haftaya gelirmiş, o rapor olmadan da ilgili kısım imzalanamazmış.

Şuursuz gibi çıktım odadan, aşağıya indim, yardımcı olan bayan güvenlik görevlisine durumu anlattım,
evet rapor olmadan olmuyor
dedi, raporun gelmesi lazım.
1 hafta dedilerse gelir merak etme bir hafta sonra gel tekrar
yardımcı oluruz
dedi. Bir hafta sonra görüşmek üzere ayrıldım ben de binadan.

Okan Bayülgen NTV’deki Haydi Gel Bizimle Ol programında, İstanbul Harbiye’deki Radyo Evi’nden bahsederken koskoca bina ne kadar heybetli ama içindeki arşiv bir IPod’a sığacak kadar ancak demişti. Binadan çıkarken aklıma Okan Bayülgen geldi, ne demek istediğini anladım. Dedaş’ta geçen 1 günümün ardından, koskoca binanın içindeki arşivin (bilgi birikimi de diyebilirsiniz) nasıl da boş olduğunu fark ettim.

Bugün yapmaya çalıştığım şeyler bir organizasyon işi. 3-4 aşamalı bir işlem. En başta da dediğim gibi, ben ödemek istiyorum dedikten sonra gerisinin araştırılması gereksiz, ama madem araştırmanız gerekiyor bunu adam gibi yapın lütfen. Koskoca binada bir aşağıya bir yukarıya deli danalar gibi koşturup, bilgisiz, işinin sorumluluğunu bilmeyen, bir sürü adamla muhatap edip de insanları çileden çıkarmayın. Bir kere evrak kayda sokmayın dilekçelerinizi, zaten sizin basılı formunuz o, pimapenli (pimapenciyi başka şeylerle mutlu edin) aşamayı geçebilirsiniz bu sayede, A Beyleri ve Hanımları yan yana oturtun ki, insanlar daha rahat işlerini halletsinler. A Beyler ve Hanımları da işini iyi bilen adamlardan oluşturursanız, sizin de işleriniz hafifler. Ben zaten size gelirken faturamla beraber gelmiştim, “en yakın yer”i siz bulun lütfen bana sormayın.

O koskoca binanızın hakkını verin, önünüzde PTT ve Telekom gibi çok güzel örnekler var. Kendinizi düzeltmek için ne yapacağınızı ancak siz bilebilirsiniz. Ama benim oradan oraya bir sürü adamla muhatap olarak canımdan bezdirmek ve işimi halledememek sizin çıkarınıza geliyorsa –ki ben bir çıkarınızı da göremedim-, orasını da bilemem.

Ben şunu düşünürüm hep, ben en fazla 1 gün geçiririm bu binalarda, ama bu adamların hayatları burada geçiyor. İşini iyi yapmayanlara iyi çürümeler dilerim. Haklarıdır.


NOT: A harfi alfabenin ilk harfi olduğu için kullanılmıştır. Hiç kimsenin baş harfi değildir.

Hiç yorum yok: