Salı, Temmuz 15, 2008

Ankara’dan Gelenler

Çalıştığım şirketin işleri dolayısıyla zaman zaman büyük bir ekip halinde şirketin genel müdürlüğü’nden gelen ziyaretçilerimiz olur. 4–5 günden fazla kalmazlar, ancak onların gelmeleri ev sahibi konumunda olan benim için ayrı bir sıkıntı vermektedir.

Mesela bazıları sadece gezmeye gelirler, aslında oraya gelmelerine gerek yoktur, ancak bazen yönetici konumundakilerin müsamahası ile hadi bakalım sen de Diyarbakır’ı gör denilerek gönderilirler. Bu tiplerin burada ya işleri vardır ya da akrabaları. Bütün işlerini halledip, akrabalarını görüp giderler. Memlekete 5 kuruşluk faydaları yoktur. Bu gruba bir de işi önemseyip de gezmek isteyenler girerler. Mesela bunlar iki işin arasında Diyarbakır’ın tarihi yerlerini görmek isterler. Bir yemek yeme vaktinizde bunları alıp surlara götürüp memnun etmek sanki sizin görevinizdir. Siz de aç aç bunlarla beraber belki 1000. kez surları görmeye gidersiniz.

Bir kısmı kaldıkları oteli beğenmezler, ne yaparsanız yapın memnun edemezsiniz, odaları ya çok sıcaktır, ya çok soğuk, odalar da çok kirlidir, yemekler kötüdür, hep daha fazlasını isterler. Bunların bazıları sorunları kendi içlerinde çözerler, sadece söylenmekle yetinirler, bazıları ise otel çalışanları ile yüz göz olarak sizi de zor durumda bırakırlar. Diyarbakır’ın en iyi otelinde kalmak onları tatmin etmez.

Bir kısmı ise otelde spor salonu, sauna ve havuz var mı diye sorarlar. Olmadığı cevabını alınca da canları sıkılır. Sanki buraya gelme amaçları spor yapmak sanırsınız. Burada spor yapmazsa senelerdir hazırlandıkları 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları’ndaki altın madalyalarından olmuşçasına mutsuz olurlar.

Akıl vermeye doyamayanları da saymam lazım. Her ne konuda olursa olsun, bir fikirleri vardır ve bu fikir kesinlikle doğrudur. Saçmalamaya başladıklarını fark etseler de bu türler tükürdüklerini yalamayı da bilmedikleri için, konuşmaya devam ederler. Karşılarındaki 3 yaşındaki çocukmuş gibi davranıp müdahale etmeye ve akıl vermeye doyamazlar. Cevap vermek gereksizdir, zira sizi dinlemezler dahi. Kendileri konuşup, kendileri dinlerler. Siz de he he öyle deyip geçersiniz. Tedavileri imkânsız gibidir, kendi hallerine bırakmak ise en iyisidir.

Bazıları işini çok ciddiye alırlar. İşlerle ilgili bir sürü fikirleri vardır ve akıllarına taktıkları herhangi bir şeyi, buraya geldikleri andan buradan gidecekleri ana kadar sürekli akıllarından çıkarmayıp her fırsatta dile getirirler. Bir süre sonra deli muamelesi görmeleri de onları akıllandırmaz, hatta alay konusu olduklarını dahi farkında olmazlar. Söylediklerinin tam tersine ne kadar ikna etmek isteseniz de, edemezsiniz. Bir kulaklarından sokup öbüründen çıkarttıkları sizin fikirleriniz de ona deli saçması gibi gelmektedir. Uzlaşmak mümkün değildir.

Alışveriş yapan bir grup daha vardır. İşiniz bazen erken biter, bunlar da mutlaka buraya gelmeden önce araştırma yapmış olurlar, alınacak şeyleri de bilirler, bizi şuraya götürsene deyip adresi verirler. Artık Allah ne verdiyse alırlar. Aklımda kaldığı kadarıyla buradan, baharat, çekirdek, fıstık, kurutulmuş patlıcan, biblo, tatlı vs. götüren çok oldu. Bunların en tehlikelisi Ankara’ya döndükten sonra, diyelim ki komşusu kurutulmuş patlıcanı çok sevdiği için, telefon edip, kurutulmuş patlıcan isteyenlerdir. Hem burada oldukları sürede hem de gittikten sonra sizi meşgul ettikleri için bu payeyi hak etmektedirler.

Bir de eğlenmeye gelenler vardır. İşleri bitirirsiniz mesela siz çok yorgunsunuzdur, hemen dinlenmek istersiniz, ama bu insanlar, bitmeyen enerjileriyle eğlenmelere doyamazlar, mutlaka bir yerlere gitmek isterler. Artık gelen şahsın veya şahısların kişisel özelliklerine göre onları bir yerlere eğlenmeye götürürsünüz. Hiç bulunmak istemediğiniz ortamlara girmek zorunda kalırsınız ki, bu durum ömrünüzden ömür götürür. Ortamda eğlenmek yerine bütün gün somurtup durursunuz. Eğlenmeye götürdüğünüz kişi, bu durumu şahsi algılarsa size bozuk atabilir. Bu gibi durumlarda da takmamak en güzelidir. Ankara’da eğlen(e)meyip burada eğlenmenin mantığını çözemediğinizle kalırsınız.

Daha birçok kategori oluşturulabilir, diğer kategorilerim de işgüzarlar, durumdan vazife çıkaranlar, yalakalar, alınganlar vs. Bunları uzun uzun yazmak da gerekir ama zaman kaybıdırlar.

Bir de yukarıda anlatmaya çalıştığım kümelerin kesişimleri de vardır. Mesela hem alışverişe hem de eğlenmeye gelenler gibi. Vah halinize, vah ki vah.

Aslında en güzeli buraya iş için gelindiğine göre işi gücü halledip gitmektir. Diğer şeyler için bana muhtaç olan insanlara elimden geldiğince yardım ederim, ancak onlara demek isteyip de diyemediğim şey şudur: “Hey bana yük olma! Kendi işini kendin hallet. Ben de burada senin gibi iş için bulunuyorum, benim sürekli kalıyor olmam sana burada mihmandarlık yapacağım anlamına gelmiyor.”

Bu kadar gelen giden adam içerisinde yukarıda saydıklarımı beraber yapmaktan zevk aldıklarım ise apayrı bir kategoridir ki, bu Diyarbakır elinde onlarla beraber olmak, tadından yenmeyecek derecede zevklidir.

Hiç yorum yok: